Vergi Yükünün Ekonomik Etkileri

Hiç şüphesiz vergilerin işletmelerin yatırımları üzerindeki finansal kaynak azaltıcı etkisi inkâr edilemez. Öteyandan, ülkelerin kamu giderlerini karşılamak için de devletlerin gelire ihtiyacı olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Dolayısıyla, bu gerçeklerden kaçınılamayacağına göre hükümetlerin asli görevlerinden biri vergiler konusunda orta ve uzun vadeli çağdaş, makul ve mantıklı planlar ile programlar üretmek suretiyle çözümler bularak bahse konu etkileri dengelemek için kararlılıkla uygulamalar yapmaktır.

Bu konudaki düzenlemeler yapılırken uygulanacak dolaylı ve dolaysız vergilerin yatırımlar üzerinde oluşturacağı aşağıdaki etkilerin dikkate alınmasına özen gösterilmelidir.

Vergi sonrası kullanılabilir gelirin azalması ve vergi iade veya mahsuplaşma sisteminin olmaması veya iade mekanizmasının çalıştırılmaması tüketimin ve tasarrufların azalmasına neden olur. Böylece, yatırımlara ve harcamalara tahsis edilecek miktar azalmaktadır.

Verginin, tüketim ve yatırımda yapacağı azalmaya bağlı olarak toplam talepteki düşme nedeniyle, mal ve hizmet alımları da azalarak yatırımların uzun vadedeki getirisi hakkındaki beklentileri riske sokar. Diğer bir anlatımla, vergi öncesi ticari net kâr beklentisi menfi yönde etkilenir. Sermaye yapıları küçük ölçekli işletmeler ile üretici esnaf ve zanaatkârlar ise bu durumdan daha da etkilenmektedir.

Kamu kaynaklarını artırmak için bütçede kaynak yaratmak için çok sık yapılan vergi düzenlemeleri işletmelerin ön gördükleri cirolarını ve dolayısıyla vergi sonrası kârını azalttığından veya zararlarını artırdığından işletmelerin mali durumlarına ilişkin yatırım kararları olumsuz yönde etkilenmektedir.

Ülkenin sosyo-ekonomik koşulları ve rakip ülkelerin çağdaş vergi sistemleri dikkate alınmadan yapılacak vergi düzenlemeleri dolayısıyla KKTC işletmelerinin aleyhine oluşabilecek rekabet koşullarının yerel mal ve hizmet üretimi üzerinde talep azalmasına neden olmaktadır.

Kredi maliyetleri üzerindeki vergiler ve krediye erişilmesindeki zorluklar ile diğer bazı olumsuzluklar yatırımcıların önünde belirsizlik ve tereddütler oluşturduğundan ekonomik gelişme yavaşlamakta veya durağan hale gelmektedir.

Yatırım mallarından alınan ve giderilmesine olanak verilmeyen dolaylı vergiler hiç şüphesiz bu malların fiyatlarına yansıyacağından yatırım mallarının maloluş bedelinde artışlara neden olacağından kâr sağlayacak bir yatırıma karar veren işletmelerin bu kararlarının küçültülmesine, ertelenmesine veya vazgeçilmesine neden olacaktır.

Bazı vergiler yatırımların mal oluşunu doğrudan etkiler. Bunlar gümrük vergisi, resim, harç, fon, KDV ve BSİV (Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi)  gibi vergi veya vergi türü yükümlülüklerdir. Stopaj yöntemiyle alınan bazı vergiler ise işletme yatırımlarının getirisinden (örneğin kira, faiz vs.) alınır ve vergi sonrası işletme kârını azaltarak işletmelerin kârlarını etkiler. Kâr üzerinden alınan bu vergiler gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler olup “kesin vergi yükümlülüğü” kapsamında bu vergiler yıllık vergiden mahsup edilmemektedir. Bu gerçekten hareketle işletmelerin yatırım malları üzerindeki dolaylı vergi yükünün azaltılması için bazı gelir türlerinin gerçek usulde vergilendirme sistemine geçilmek suretiyle en erken bir zamanda kâra geçmelerine olanak sağlanarak dolaysız vergi ödemeleri gerçekleştirilmelidir.

Bugün KKTC’de yürürlükte bulunan KDV mevzuatına bakıldığı zaman AB, Türkiye ve diğer demokratik ülkelerin uyguladığı “Tüketim Tipi KDV” modeli kabul edilmiş olunmasına rağmen maalesef yatırım mallarının edinilmesinde, Teşvik Belgesine sahip işletmeler haricindeki işletmelerin, ödemiş oldukları KDV miktarı bir defa da indirim konusu yapılamamakta, maliyete de eklenmesi yapılamadığı veya gider yazılmadığı için işletmeler üzerinde büyük mali külfet yaratmakta ve finansal sıkıntılara neden olmaktadır. Halbuki KKTC’de işletmelerin yaptıkları veya yatırım mallarının elde edilmesinde ödedikleri toplam KDV yıllık üç eşit taksit halinde üç yılda indirim konusu yapılmakta ve yatırımların finansman kaynaklarını menfi yönde etkilemekte, dolayısıyla da bu verginin neden olduğu maliyeti mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansımasına neden olduğu için rekabet koşulları KKTC işletmeleri aleyhine dönüşmektedir.

Bahse konu ülkeler AB’nin KDV hukukuna göre sözkonusu, işletmelerin üstlendikleri vergi yükünün giderilmesinde ödenen KDV’nin bir defada indirim konusu yapılmasına olanak vermekte veya giderilemeyen KDV’nin (devreden KDV’nin) yükümlülere iadesini zorunlu kılmaktadır.

Hâlbuki vergi hukuklarında KDV uygulaması bulunan tüm ülkeler yatırım malları için ödenen KDV’nin üç yılda indirim konusu yapılması kuralını yıllar önce terk etmişler ve bu verginin bir defada indirim konusu yapılmasını her bakımdan uygun görmüşlerdir. Buna en yakın örnek Güney Kıbrıs ve Türkiye’deki uygulamalar gösterilebilir. Kaldı ki, KDV’ne ilişkin Avrupa Direktifleri indirim konusu yapılamayan vergilerin iade edilmesine ilişkin çeşitli kurallar içermekte ve devreden KDV yükünün süresiz artarak devretmesine izin vermemektedir.

Hukuksal bakımdan üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, yatırım malları için ödenen KDV’nin teşvik belgesine sahip işletmelere bir defada indirim hakkının tanınmasına karşılık, ayni sektörde faaliyet gösteren ancak Teşvik Belgesi almak için başvuru yapma potansiyeli olmayan işletmelere bu hakkın tanınmamış olmasıdır ki bu tür uygulama gerek Anayasamızın gerekse vergi hukukumuzun eşitlik ve adalet ilkelerine de ters düşmektedir.

Kanımca, yıllardan beri devam eden bu anormal ve bir benzeri başka hiçbir ülkede olmayan uygulamanın düzeltilmesinin zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Sayın Maliye Bakanımızın KKTC’deki yatırımların gelişmesine verdiği önemi bilen bir kişi olarak yukarıda açıklamaya çalıştığım hususları ivedikle dikkate alacağından ve gerekli düzenlemeleri yapacağından eminim. Göreve yeni atanmış olan Vergi Dairesi Müdürünün de bu konudaki görüşlerimi paylaştığı kanaatindeyim.

Öteyandan, KDV Yasası’nın yürürlüğe girdiği Temmuz 1996 tarihinden beri devam eden ekonomik akıldan uzak sözkonusu uygulamanın düzeltilmesi konusunda ilgili sivil toplum örgütlerinden hiçbirinin hükümet nezdinde ciddi anlamda hiçbir düzeltme talebinde bulunmamaları da üzerinde durulması gereken bir başka konudur.

Pek tabiidir ki belki Sn. Maliye Bakanı’nın kucağında bulduğu yüzlerce sorunun içinden kısa zamanda çıkması mümkün olmayabilir. Ancak, mevcut uygulamanın devam etmemesi ve bunların üzerine daha fazla sorunların yığılmaması için Bakanlığı bünyesinde gerekli organizasyonları ve iç düzenlemeleri süratle yapmak suretiyle vergi bilimine, eğitimine, tecrübesine ve vizyonuna sahip yetenekli kişilerden oluşturulacak olan ve Vergi Dairesi Müdürlüğü ile Maliye Bakanlığına vergiler konusunda bilgi ve stratejiler hazırlayacak olan bir “Vergi Politikaları ve Stratejileri Şubesi” oluşturmalıdır. Bu önemli görevler için kişiye göre değil işe göre seçim ve görevlendirme yapmaya özen gösterilmelidir.

Geriye bakarak ve mazeretler üreterek ileriye yürümek ve başarılı olmak mümkün değildir. Bunları başarmak eğitimden geçirilecek personel ile mümkündür. KKTC’nin genel ve özel hukuk yapısı hakkında bilgisi olmayan ve yurt dışından ithal edilen kişilerin reçeteleri ile bir yere varılması mümkün değildir.

 

 
 
1275057
Ip : 3.133.139.105